Aziz
dostum ve emekli TRT spikeri Harun
Yöndem geçenlerde Cahit Sıtkı
Tarancı'nın Otuzbeş Yaş şiirini
okuyup sosyal medya profilinde paylaştı.
Dinleyince
yıllar yıllar öncesine gittim. Ortaokul yıllarıma. 1969-1070. "Orta iki"deyiz.
Türkçe öğretmenimiz Kemal Yurdakul Aren.
Bir gün dersine girdiği öğrencileri Konferans Salo'nunda topladı ve taş plaktan
şiirler dinletti. Tabii devir "cilalı taş plak çağı" ve biz şiirleri "pikap"tan
dinliyoruz. Ne whatsapp'tan gönderebiliyoruz, ne sosyal medyadan paylaşılıyor,
ne de e mail'den gönderebiliyoruz. Sabit ve yuvarlak kadranlı telefon bile
lüks. Ben de nelerden bahsediyorum?... 50 yıl önce. Hayat daha dar ve imkânlara
erişmek o kadar zor. Öyle bir dönemde taş plaktan Tarık Gürcan sesiyle şiir dinlemek meğer çok büyük bir nimetmiş.
Kemal
hocam, bu şiiri dinletirken "Ben de bu şiirde dendiği gibi, yolun yarısındayım
çocuklar." demişti. Kemal hocam, Ortaokulda Türkçe öğretmenim, lisede velim ama
ömür boyu delilim oldu. Şimdi İstanbul'da yaşıyor. Yaşı, o hesaba göre 85-86
yaşında. Allah sağlık versin.
O
plağın arkasında Bekir Sıtkı Erdoğan'ın
Marya şiiri vardı. Tarık Gürcan onu
da harika okumuştu. O ses hâlâ kulaklarımda:
Sen
yoksun/Baharda geleceğim diyordun hani/İşte mevsim bahar ya
..
Nasıl, ağlıyor
musun marya/Sil gözlerini/Sil yavrum/Bizim yokluğumuzdan ne çıkar/ Aşkımız var
ya...
Lise
yıllarımda şiirin tamamını buldum ve hayatım boyunca hep okudum Marya"yı.
Tavsiye ederim; siz de okuyun.
Kemal
hocam o gün Yahya Kemal'den de şiirler dinletmişti. Aklımda kalan Sessiz Gemi ve Erenköy'ünde Bahar idi.
Köyden
şehre 1965'te göçmüş ve henüz bir ayağı köyde olan bir kara-kuru çocuk için
pikap, plak, şiir, ses, Yahya Kemal, Bekir Sıtkı Erdoğan, Cahit Sıtkı
Tarancı. İnanılmaz bir ufuk açılmasıydı.
Herhalde 50 yıl önceki bu güzelliği hatırlayan tek ben varım.
.
Tarık
Gürcan'dan Otuzbeş Yaş şiirini bir daha dinlemek ve 50 yıl öncenin hatırasını
yâd etmek ümidiyle internette dolaştım ve buldum. Birkaç şiirle beraber Otuzbeş
Yaş şiiri de vardı. 35'i ikiye katlamaya 5 kala dinlemek ayrı bir hüzün veriyor
tabii. Hüznün tatlı yakıcılığı ile birkaç defa dinledim. Dinledim hüzünlendim.
Hüzünlendim
dinledim.
Yetmedi.
Tarık Gürcan'ın okuduğu diğer şiirleri de dinledim.
.
Kemal
hocam o yıllarda toprağa tohum ekermiş meğer. Meğer o Türkçe derslerini hayatım
boyunca bir daha dinleyemeyecekmişim. Üniversitede bile.
Hiç
unutmam. Derste George Orwel'ın Hayvan Çiftliği'ni okutmuştu. Sesli
okumuştuk. Sırası gelen öğrenci tahtaya kalkıyor; elinde kitap; okuyordu. O
yıllarda bunun sebebini anlayamamıştık. Meğer Kemal hocam, bir taşla birkaç kuş
vuruyormuş. Hem insanlığın ortak bir metnini okuyormuşuz; hem okuma, telaffuz,
ezgileme-tonlamasına bakıyormuş (Arada doğru telaffuz ve ezgileme-tonlamayı
kendisi yapardı.). Bir yandan da böyle yaparak çocuklara özgüven de
kazandırıyormuş. Nitekim bendeniz fakir, lise birinci sınıftayken dernekte
kitle karşısında konuşmaya başladıysam, ortaokulda kazandırılan o özellik
yüzündendir. Kitle karşısında konuşmaya başlayış, o başlayış.1971'den beri;
yani 50 yıldan beri hâlâ konuşuyorum.
Bir
şiir konusu nereden nereye geldi Süheylâ!...
İşte
hayat bazen böyle hatırlamalarla zenginleşir.