Siyaset,
devletin idari kadrolarında yer alan politikacıların ülkenin yönetimi,
ekonomisi ve güvenliği kapsamında sürdürdüğü çalışmalar olarak tanımlanır.
Siyasetin amacı hem iktidar olmak/iktidarda kalmak hem de halka hizmet
sunmaktır.
Avukatlık
ise, yargı önünde özel ve tüzel kişilerin haklarını savunan, hukuk ve yasa önünde
yol gösterici nitelik taşıyan kişiye verilen meslek ünvanı olarak
tanımlanmaktadır.
Kişinin
mesleği, yaptığı iş ne olursa olsun herkesin siyaset yapma hakkı anayasal bir
haktır. Ancak, ülkemizde gerek yapılış şekli ve gerekse siyasetçiden toplumsal
beklentiler sebebi ile siyaset yapmak oldukça zordur. Toplumda bu bakış
açısının oluşmasında siyasetçilerin de sorumluluğu vardır.
Herkes
öncelikle yaşamını idame ettirebilmek için bir uğraşın içerisindedir. Bazıları
bir başkasının yanında çalışarak aldığı ücret ile geçinirken bazıları da kendi
işlerini yaparlar. Yapılan her işin hem kişiye hem de insanlara/topluma
doğrudan ya da dolaylı faydası bulunmaktadır. Ancak, bazı meslekler toplum
adına çok önemli mesleklerdir. Bu mesleklerin toplumda daha farklı fonksiyonları
da bulunmaktadır.
Toplumda
genel olarak avukatlık mesleğinin siyasete daha uygun olduğu yönünde bir kanaat
bulunmaktadır. Aslında, bu kısmen doğru olsa da, aktif siyaset yapan
avukatların siyaset yaparken bir çok zorlukla karşılaştıkları da bir gerçektir.
Zira, avukatlar, özellikle de aktif siyaset içerisinde bulundukları dönemde
aldıkları davalar üzerinden bir çok haksız ithamlara maruz kalmakta ve bu
davalar üzerinden siyasi yaşamlarına haksız eleştiriler yapılmaktadır.
Bir
doktora, tedavi ettiği hastanın kim olduğu, siyasi ve dünya görüşünün ne olduğu
hiç sorulmaz. Hatta toplumda tepki toplayan bir olaya karışmış olan bir kişinin
olay sonrası tedavi edilmesi durumunda doktor, Hipokrat yemini üzerinden
alkışlanır.
Yine,
hiçbir mühendise kimin evini yaptığı ya da bir tüccara kime mal sattığı hiçbir
zaman sorulmaz. Ama avukatlar aldıkları davalar üzerinden toplumda çoğu zaman
eleştirilmektedirler. Toplumun eleştiri hakkı her zaman vardır ancak bu
eleştirinin belli bir araştırma sonrası ve hak ihlaline yol açmayacak düzeyde
kullanılması gerekmektedir.
Anayasa
ve yasalar gereği her kişinin kendisini savunma ve savundurma hakkı
bulunmaktadır. Hatta, CMK gereği, belli bazı suçlardan yargılanan sanıkların
müdafilerinin bulunması zorunludur. Bunun yanında Anayasamız gereği her kişi,
hakkında verilen mahkumiyet kararı kesinleşinceye kadar masumdur.
Ancak,
toplumda bazı suçlar yönünden yazılı ve görsel basın ile sosyal medya üzerinden
oluşturulan olumsuz algı sebebi ile şüphelinin/sanığın avukatı üzerinde ciddi
bir baskı oluşturulmaktadır. Özellikle avukatın aktif siyasette bulunması
durumunda bu eleştiri çok daha fazla olmaktadır.
Oysa,
avukat ne suçu ne de suçluyu savunur avukat şüpheliyi/sanığı savunur. Suçlama
ne kadar ağır ise bu suçun şüphelisinin/sanığının o suçu işlememiş olduğu halde
tutuklu bulunması yada o suç sebebi ile yargılanması da kişi üzerinde o kadar
ağır sonuçlar doğurmaktadır.
Bunun
yanında bazı idari davalarda ve hukuk davalarında da haklı olan tarafın
toplumda haksız gibi gösterildikleri ve o tarafın avukatlığını yapanların da
sanki yanlış bir iş yapmış gibi gösterildikleri olmaktadır. Oysa, avukat olayın
tarafı değil hukuki yardımda bulunan kişidir.
Dosyalar
incelense, toplumsal eleştiriye hedef olmuş birçok tarafın davasında ne kadar
haklı olduğu görülecektir. Zira, toplumsal linçe uğramış bir çok kişinin
yargılama sonrasında beraat ettiğine bir çok kez şahit olduk.
Toplum
olarak bir konu ya da kişi ile ilgili eleştiri ve değerlendirme yaparken önce
olayı derinlemesine araştıralım ve sonra eleştirelim.
"Bir
tek kişiye yapılan bir haksızlık,
bütün
topluma yapılan bir tehdittir"
Montesquieu