Özellikle
son günlerde siyaset üzerine yapılan tartışmaların iktidara yönelik
eleştirileri kısmında üslup sorunu yaşamaktayız. Hükümetin icraatlarına yönelik
eleştiri yaptığını söyleyenler, eleştirilerinde Cumhurbaşkanlığı makamının
saygınlığını da hedef aldıkları gibi Cumhurbaşkanımızın kişisel haklarını da
çiğnemektedirler. Yapılan eleştiri ve örneklemeler siyasi eleştirilerin çok
ötesinde kalmaktadır.
Tartışma
kelime olarak; bir konuyla ilgili karşıt düşünceleri karşılıklı olarak öne
sürme ve savunma olarak tanımlanır. Tartışmada amaç doğru olduğunu düşündüğümüz
bir konuyu karşı tarafa aktarmak ve onu bu konuda ikna etmektir.
Lise
yıllarımızda Edebiyat öğretmenlerimiz öğrencilerin kendi fikirlerini
savunabilmesi için "münazara"
yarışmaları yaparlardı. Son derece çekişmeli geçen bu yarışmalar halen
hatıralarımızdaki yerini korumaktadır.
Üslup
ise; dilsel araç ve olanaklardan yararlanarak düşünce, duygu, hayal ve
eylemlerin özgün, kişisel bir yaklaşımla ifade ediliş biçimi, anlatım tarzı
olarak tanımlanmaktadır.
Toplum
olarak eleştiri ve tartışmayı sevmekteyiz. Hemen hemen hepimiz bildiğimiz ya da
çok az bildiğimiz her konuyu muhataplarımızla tartışmaktayız. Ancak, bu
eleştiri ve tartışmalarda zaman zaman üslup sorunu yaşadığımız ve eleştirinin
dozunu kaçırdığımız olmaktadır.
Oysa,
gerek dinimiz, gerek ise örf ve adetlerimiz konuşmalarımızda üsluba önem
verilmesini, kırıcı olunmamasını önermiştir. Bunun yanında dinimiz insan
gönlünü kırmanın kul hakkının bir ihlali olduğunu da belirtmiştir.
"
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" atasözünde de, kullanılan dilin önemine
değinilmiş ve güzel üslubun muhatap üzerindeki olumlu etkisine vurgu yapılmıştır.
Toplumda
her konu tartışılmalıdır. Zira, doğruyu bulmak ancak farklı fikirlerin
tartışılması ile mümkün olacaktır. Ancak, tartışmalarda konu kadar tartışma
üslubu da önemlidir.
Eleştiri,
eleştirilmek her zaman olmuş ve olacaktır. Tartışmanın olduğu her yerde
eleştiri de vardır. Özellikle toplumda öne plana çıkmış ve özellikle de
siyasilerin yaptıkları, söyledikleri ile tartışılmamaları, eleştirilmemeleri
mümkün değildir.
Her
ne kadar yargı, siyasilere yönelik eleştirilerde daha esnek ve eleştirenin lehine
bir tutum sergilemekte ise de her vatandaş gibi siyasetçilerin de anayasa ve
yasadan kaynaklı korunmuş kişisel hakları bulunmakta olup eleştiri sırasında bu
sınırların aşılmaması gerekmektedir.
Anayasamız
ve ceza yasamız da devletin başı olması sebebi ile Cumhurbaşkanlığı makamına ve
Cumhurbaşkanın şahsına özel bir hukuki koruma sağlamıştır. Zira;
Cumhurbaşkanına hakaret suçu TCK'da "Şerefe Karşı Suçlar" bölümünde değil,
"Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar"
bölümünde düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanı'na yönelik bu hukuki korumaya herkesin
saygı göstermesi gerekmektedir.
Ancak
bazı kişilerin, eleştiri boyutunun da dışına çıkıp Cumhurbaşkanlığı makamının
saygınlığını ihlal eder şekilde eleştirdiklerini görmekteyiz. Bunun kabul
edilmesi mümkün değildir.
Kısacası,
kendimize söylenmesini istemediğimiz şeyleri bizler de başkalarına
söylememeliyiz.
"Bir
kimsenin ne söylemesi gerektiğini bilmesi yeterli değildir, nasıl söyleyeceğini
bilmesi de gerekir" Aristo