SezaiKarakoç, "Yitik Cennet" isimli kitabında; " Ey zindanda bir gece geçirmemişdost, güneşe doğru çılgın koşuyu yapacak çocuk olabilir misin? " diyesoruyor.
Karakoçsorularına devam ediyor: " Cennette hiçbir sarsıntıya uğramadan yaşayacakolan insanoğlu mu, yoksa ayağı kayarak yeryüzüne düşen ve orada ab-ı hayatıararcasına karanlıklar arasından geçen, dünya çilesini çektikten sonra Tanrı'yaözlem duyan insan mı? Seçilmiş olan hangisidir? Şanlı olan hangisidir? Yurdunuhangi insan daha çok sevecektir: Doğduğu yerden ölünceye kadar hiç ayrılmayaninsan mı, yoksa en genç çağında yurdundan ayrılarak savaşa gitmiş, esir düşmüş,bir daha dönme umudunu tam yitirmişken ansızın esen bir Hızır yeliyle kendisiniyine ülkesinde bulan insan mı? "
Geçenhafta bir vesileyle, yıllar önce yaşadığımız bir sorun nedeniyleilişkilerimizin önemli ölçüde yara aldığı, selamlaşmanın ötesinde biriletişimimizin olmadığı bir arkadaşımla bir araya geldik. Hayatım boyuncakimseyle küslük yaşamış biri değilim. Kırılsam da küsmedim hiç kimseye. Dolayısıylada kırgınlıklarımı devam ettirmek, çürük patates torbasını sırtımda taşımakhiçbir zaman tercihim olmadı.
Oturduk,eteğimizdeki taşları döktük. Yıllar sonra yapılan bu konuşmanın seyri, "İnsanbazı şeyleri zamanla öğreniyor. Ben de yaptığım bazı şeylerin yanlış olduğunuyıllar içinde öğrendim." sözü ile değişiverdi.
Yaşadığımızsoruna dair her şeyi konuştuk. Birbirimizi kırmadan, sen-ben demeden. Hattasohbet o noktaya geldi ki geçmişte yaşanan bazı şeyler, söylenen sözlerüzerinden tatlı tatlı atıştık.
Yıllarınkırgınlığı, yılların nasırlanan duyguları, samimi bir sohbetle normale dönermiydi?
Dönebiliyormuş." İnsan bazı şeyleri zamanla öğreniyor. Ben de yaptığım bazı şeylerin yanlışolduğunu yıllar içinde öğrendim ." şeklindeki samimi bir itirafa rağmeninatlaşmak bana yakışmazdı. Ben desamimi bir yaklaşımı, geçmişin hesabını görmek için bir fırsata dönüştürmeninhiç de insanî bir tavır olmadığını öğrenmiştim.
Belliki yaşanan ve yaşatılan bir şeyler vardı ve kalp kırılmıştı. Yılların bize öğrettiklerine rağmen gururyaparak yanlışta ısrar etmek de arkadaşıma yakışmazdı. Zaman insana bir şeyleröğretiyordu; tabi ki öğrenmek isteyene.
İkimizde kendimize yakışanı yaptık. Çelme taktık, düştük; birbirimize el verip ayağakalktık. İncittik, incindik; sonra dönüp yaralarımızı temizledik. Keskinsözlerle yüreğimizi kanattık, sonra yüreğimizin sesine kulak verip gönül aldık.
SezaiKarakoç'un ifadesiyle, Hızır yeliyle kırgınlığın tatlı uykusundan uyandık.
" Birçiftçiyi tarlasından koparmak ne demektir? Daha doğrusu kopardıktan sonra onatarlasını iade etmek? Ona hayat bağışlamak budur işte. Ya sevdiği kadına hemenbir el uzanışı ile kavuşan insanla ona her uzanışında yere çarpılan, düşen,bataklıklara saplanan, sonra yine ölümden dirilmişçesine doğrulan, didinediline sevgilisine doğru giden, onu erişilmez bir yücelikte parlak bulan ve onatekrar yaklaştığında Zatüssuver kalesine yaklaşmışçasına büyülü burçlarınaçılarak zehirli oklar yağdırdığını gören ve yine bitmez tükenmez Çinülkelerine düşen, yine savaşa savaşa, ölüm ve korku devlerini kıra kıra, perikördüğümlerini çöze çöze yeniden sevgi hedefine doğru yönelen insanlardanhangisi daha çok hayatın kabuğunda veya incisindedir? Düşen insandır; hayatınsesini işiten, iç sesini duyan ."
Evet,düşen insanlar olarak iç sesimizi duyduk. Yılların soğuk savaşını bitiripiçimizdeki korkuyu yenebildik. Kördüğümleri çöze çöze sevgi hedefineulaşabildik.
SezaiKarakoç, düşmeyle ilgili çok daha önemli tespitlerde bulunuyor: " Düşmemişmedeniyet var mı? Olsaydı ne değeri olurdu? Önemli olan bir medeniyetindüşmeyişi değil, düşüşü dirilmesiz ölüme dönüşmeden doğrulamasını bilmesidir.Böyle olursa, düşüş, doğruluğun ve dirilişin bir bağışıklığı gibi o uygarlığınömür boyu yeni düşüşlere karşı direnişini sağlayacaktır ."
Düşmemişmedeniyet olmadığı gibi medeniyeti kuran insanın da düşmemesi mümkün değil.Önemli olan düşmemek değil, düşünce ayağa kalkmasını bilmek. Önemli olan hatayapmamak değil, yapılan hatalardan ders çıkarıp telafi yollarını bulmak.
Güzelolan; telafisiz hatalar, onarılmaz yaralar ve soğumayan nefret ateşi iledirilmesiz ölümün yolunu tutanlardan olmamak... Zindanda geçen gecenin ardındankollarını açıp güneşe koşabilmek...
BirAlman atasözü der ki, " Sadece bir kere olan şey, hiç olmamış gibidir ."Güzel olan, insanın "bir kere" olandan bir şeyler öğrenmesi. "Bir kere"yaşanmışlığın yeniden dirilişin enerjisi olması. 28.04.2021
Yorum yazarak Hamle Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hamle Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hamle Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hamle Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Hamle Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hamle Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hamle Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hamle Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.