Cumartesiakşamı misafirlerimi uğurladıktan sonra bilgisayarımın başına geçip çalışmayabaşladım. Gazeteye göndereceğim yazıyı hafta içinde yazıp demlenmeye bırakmanınrahatlığı ile bitirmem gereken dosyaya odaklandım.
Geceyarısına dakikalar kala eşim, bir tanıdığımızın başından geçenleri anlatıncabaşımdan aşağı kaynar sular döküldü. Yalnızca "Allah'ım..." diyebildim. Elindebavulu, otogarda ağlayan bir anne geldi gözlerimin önüne. Artık bu psikolojiyleçalışmam mümkün değildi. Dosyayı kapattım ve başladım dinlediklerimi yazmaya.
Toroslarınücra köylerinin birinde dünyaya gelen bir aile... Hayata çok eksiden başlayan,hayatı hep asgari standartlarda yaşayan ve tek dertleri iki çocuğunun iyi bireğitim sonunda güzel bir işe yerleşmesi için çabalayan memur bir aile...
Babanınkalbi bu stresli hayata daha fazla dayamayınca 46 yaşında vefat eder. Ev hanımıanne, saçını süpürge ederek çocuklarını okutur. Ve nihayet oğlu uzak bir iledoktor olarak atanır, bir süre sonra da bir öğretmenle evlenir.
Kızınıüniversitede okutmaya çalışan gariban Anadolu kadını, gelininin hamile olduğunuduyunca gözyaşlarına hâkim olamaz. Kışa doğru doğum vardır. Anne, kışhazırlıklarını iki aileye göre yapar. Salça, tarhana, turşu, kurutmalıklar,bakliyat, kekik, adaçayı... Gelininin ve torununun doğal beslenmesi için bütünhazırlıkları yapar.
Doğumagünler kala otobüse biner ve 20 saatlik bir yolculuktan sonra oğlunun görevyaptığı şehre varır. Mevsimlerden kış, aylardan kasım ve hava soğuktur. Amasadece hava değildir soğuk olan; onu otogarda karşılayan oğlu da soğuktur.
Anneniniçine bir kurt düşer ama soramaz, bozuntuya vermez. Eve geçtiklerinde kapıyıgelini açar. Gelinin ve dünürlerinin de yüzleri asık, yürekleri soğuktur.Anlaşılan annenin gelişinden kimse memnun değildir. Çilekeş Anadolu kadını bumemnuniyetsizliği hisseder ama belli etmez.
Zorakiselam ve ağız ucuyla hâl hatır sorma faslından sonra anne biraz da ortamıyumuşatmak için yaptığı hazırlıklardan bahsederek kolileri açmaya başlar.Gelini, oğlu ve dünyaya gelecek olan torununun sağlıklı beslenmesi içingetirdiği kışlıkları koliden çıkarmaya başlar. Doğuma bir gün vardır. Bir anönce dolaplara yerleştirelim, ortada durmasın der.
Gelinhanım; kılığı kıyafetiyle, yaşantısıyla, kullandığı Yörük şivesiyle kendisineyakıştıramadığı bir kadının evinde olmasından son derece rahatsızdır. Kendianne ve babası varken doğum telaşı sırasında onun ortalıkta görünmesini, eşdost önüne çıkmasını istemez. Bebeğini onun eline vermek hiç istemez. Ne deolsa buna layık biri değildir. Bir bahane bulup onu göndermelidir.
Gelinhanım; annenin binbir emekle hazırladığı kışlıkları bahane ederek anneye ağzaalınmayacak hakaretler etmeye başlar. Daha da ileri gidip "Biz senin köydengetirdiğin şeylere mi kaldık?" diyerek her şeyi annenin, eşinin ve kendianne-babasının gözü önünde çöpe atar. Ne olduğunu anlayamayan anne gözyaşlarıiçerisinde olup biteni izlerken kimseden tek bir ses çıkmaz. Kimse gelin hanıma"Ne yapıyorsun?" demez. O da susmak zorunda kalır. Zaten ağzı var, dili yokbiridir.
Yapılanhakaretlerden daha fazla kırar anneyi bu sessizlik. Sessizce bir kenara çekilirve sessizce ağlamaya başlar. Saatler sonra ağzından çıkan tek söz, "Oğlum beniotogara bırak."tır.
Yinekimseden ses çıkmaz. Herkes sessizdir ama yemeden yedirdiği, giymedengiydirdiği ve kocasını kaybeden bir kadın olarak bu ülkenin en iyiüniversitelerinden birinde okutup beyaz önlük giydirdiği oğlu tek bir kelimeetmez. Artık bu evde bir gece bile kalmak mümkün değildir. Anne, o akşamotobüsüyle dönmeye kararlıdır.
Otobüssaati yaklaşınca anne sessizce saatlerdir gözyaşı döktüğü koltuktan kalkar,açılmayan valizini eline alır ve kapıya doğru yürür. Herkes yine sessizdir.
Torununumutluluk gözyaşlarıyla kucağına alıp sevmenin ve bu zor günlerde gelinineyardımcı olmanın heyecanıyla uzun yolları aşıp gelen anne; doğumdan bir günönce gözyaşlarıyla geri döner. Bunu hak edecek ne yapmıştır, oğlunun vegelininin bu vicdansızlığı nedendir, dünürlerinin suskunluğu nedendir; birtürlü anlayamaz.
Biranne, evlatları için her zaman gözyaşı döker. Onların iyi olmaları için dualarederken, hasretiyle yanıp tutuşurken usul usul düşer o gözyaşları. O gözyaşıdiriltir, can verir; dua olur, umut olur. Ancak bir annenin hor görüldüğüzaman, kırıldığı zaman, hakarete ve aşağılanmaya maruz kaldığı zaman, kapıdışarı edildiği zaman akıttığı gözyaşları ise sel olur, yıkar; ateş olur,yakar.
Bizzattanıdığım çilekeş ve dünya tatlısı, ağzı var dili yok bir annenin; diplomalı evlatlarıtarafından kapı dışı edildiği bir ülkede, ekonomik krizini mi yoksa ahlakkrizini mi konuşmalıyız?
22.12.2021
Yorum yazarak Hamle Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hamle Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hamle Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hamle Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Hamle Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hamle Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hamle Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hamle Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.