Geçen hafta "Nasılsınız" veya "na'ber" şeklindekisoruların amacının kişinin niyetine, cevabının ise cevap verenin psikolojisineve hayata bakışına göre değiştiğini yazmıştım.
Güzel geri dönüşler aldım. Ülkemizin değerli biröğretmeni olan Bayram Koç, "Nasılsınız?" sorusunun aynı zamanda kendiderdimizi anlatabilmek için konuya yumuşak giriş cümlesi olduğunu hatırlattı."Nasılsınız?", bazen de kendi sorununu, sıkıntısını, duygularını, belki deçaresizliğini anlatmak, içini dökmek ya da bir çıkış bulmak için bir kapıaralama çabasıydı.
Cem Alemdar Albayrak ise Hayati İnanç'ın birvideosunu paylaşıp altına, "Bu videoyu izledikten sonra 'Nasılsın?' demeyekorkar oldum ve onun için 'İyisindir inşallah?' diyorum." diye yazmış.
"Nasılsın?" demekten korkulur mu? Korkulur, çünkü"Nasılsın?" diye sormanın bir sorumluluğu vardır. O sorumluluğu yüklenme gücüve imkanı yoksa, "Nasılsın?" diye sormaya korkulur. Dolayısıyla da cevabınsorumluluğunu yüklenme gücü ve imkanı olmayanların "Nasılsın?" diye sormamasıçok normal bir durum.
Diğer taraftan adab-ı muâşerete göre "Nasılsın?"diye sormanın da bir usulü ve adabı vardır.
Öğretmen olarak cezaevinde göreve başladığımaylardı. Başsavcımız cezaevine her gelişinde idare katına çıkarken merdivenden"İdris Hocam" diye bana seslenir, ben de merdivenin tam karşısındaki odamdançıkarak kendisini selamlardım. Selamın ardından bana "Nasılsın?" diye sorar,ben de teşekkür ettikten sonra "Siz nasılsınız?" derdim. Benimle o ana kadargayet yakın ve samimi bir iletişim kuran Başsavcımız, bu sorumu her seferindecevapsız bırakırdı.
Her seferinde sessizlikle biten bu diyaloglar tekrarlanmayabaşlayınca nedenini merak etmeye başladım. Ortada bir gariplik vardı. Yoksa üstkişiye "Nasılsınız?" diye sormak yanlış mıydı?
Evet. Protokol kuralları açısından üst kişiye"Nasılsınız?" diye sormak saygısızlıkmış. İlerleyen zamanlarda öğrendim ki,resmî ortamlarda ve resmî ilişkilerde ilke olarak hatır sorma hakkı üstlereaitmiş. Ast kişi, resmî ortam ve ilişkilerde amirine hatır sormaz; üst kişi"Nasılsın?" diye kendisine hatır sorduğunda ise yalnızca "Saygı ve hürmetlerimisunarım." veya "Teşekkür ederim." şeklinde karşılık verirmiş. Ben haddimiaşarak Başsavcıma "Nasılsınız?" diye her sorduğumda sorum bu nedenle cevapsızkalıyordu.
Bunu öğrendikten sonra resmî ortam ve ilişkilerdehiçbir amirime "Nasılsınız?" diye sormadım. "Nasılsın?" diye soran amirlerimede "Teşekkür ederim." şeklinde karşılık vermeye başladım. Bu protokol kuralınıöğrendim ama protokol kitaplarında bunun nedenine dair bir açıklama yeralmıyordu. Uzun araştırmalar sonucunda onun cevabını da buldum.
Eski ahlâk ve görgü kitaplarında, yaş ve konumolarak kendisinden büyük olan kişilere hatır sormanın edebe aykırı olduğu ifadeediliyordu. Bu kitaplarda; "Nasılsınız?" diye sorduğu kişinin derdinihafifletme, sorununu çözme, sıkıntısını giderme gücü ve imkanı olmayan kişininbüyüğüne "Nasılsınız?" diye hal-hatır sormasının görgüsüzlük olduğu yazıyordu.Ne de olsa protokol kuralları, resmi gördü kurallarıydı.
İşte bu görgü kuralının kaynağında bu hassasiyetvardı. Yani "Nasılsın?" diye soruyorsak, cevabın sorumluluğunu da yüklenmek,eğer bu sorumluluğu yüklenmeye gücümüz ve cesaretimiz yoksa da laf olsun diye"Nasılsın?" diye sormamak gerekiyordu.
Derdine hemdert olamayacağımız kişiye "Nasılsınız?"diye sormamak gerekiyordu.
Ancak sosyal yaşamda durum biraz farklı. Çağımızınkoşulları ve toplumun beklentileri çok farklı. Dolayısıyla da karşılaştığımızinsanlara "Nasılsınız?" diye sorma ihtiyacı hissediyoruz ve bizden bu davranışbekleniyor. Bu nedenle, selamlaşmanın bile unutulmaya başladığı bir dönemdebüyüklere "Nasılsınız?" diye sormanın yanlış olduğunu söylemek daha da yanlışolur.
Hayatta her şeyi para ve güçle değerlendirmek doğrudeğil. Bu çağda arkadaşının, komşusunun, dostunun, meslektaşının yanında olmak,muhatabının duygularına ortak olabilmek bile çok önemli. Elindeki ceptelefonları ile dünyayı keşfeden çocukların ve gençlerin de elbette büyükleriiçin yapabileceği bir şeyler vardır. Bir şeyler yapmaya gücü ve imkanı olmasabile muhatabını fark etmesi, ona ilgi göstermesi, selam vermesi, hal-hatırsorması çok önemli.
Diğer taraftan kavramları kökeni ve tarihi seyriiçerisinde değerlendirmek önemli, ancak yaşadığı dönemle bağını kurabilmek dahada önemli.
Farkındalığımızın giderek azaldığı, bireyselciliğinruhlarımızı zehirlediği bir dönemde, çocukların ve gençlerin görgüsüzlüğüvarsın büyüklerine "Nasılsınız?" diye sormak olsun.
Fuzulî'nin, "Dert çok, hemdert yok." diye ifadeettiği bir dünyada, etrafımızda selam veren, hal-hatır soran, dert ortağımızolabilen, hemhâl olabildiğimiz insanların olması dileğiyle.
18.11.2020
Yorum yazarak Hamle Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hamle Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hamle Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hamle Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Hamle Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hamle Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hamle Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hamle Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.