"Çine çayına en yakın olabileceğim
yere, Roma köprüsünün yanına geliyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Hafiften bir
yağmur çisentisi altında Çine Çayı'nın sesini dinliyorum. Neler söylüyor Çine
Çayı? Kurtuluş Savaşı'nın ilk günlerine götürüyor beni. Adnan Menderes atına
atlamış Yunan'a başkaldıran çeteye katılmış. Hangi duygularla buralardan
geçmekte? Atın ayak sesleri ekleniyor Çine Çayı'nın akışına."
Nasıl olduysa gönül, ille de yollar
dedi. Düştük yollara. Yolumuz nerelere götürdü bizleri. Çine'yi geçip Aydın'a
yaklaşırken tam Çakırbeyli'ye dönen yolun üzerine yapılmakta olan Adnan
Menderes Demokrasi Müzesi'ne.. Müzeden haberim var mıydı? Çine çayı kenarında
bir müze yapılacağını duymuştum ama yerini bilmiyordum. Mükemmel bir yer
bulunmuş. Çalışmalarda son aşamaya gelinmiş. İnsanın baktıkça bakası geliyor.
İnce, zarif bir çalışma gözüme çarptı. Düzenlemenin her yerinde bir estetik
kaygı güdülmüş. Betonun asra damgasını vuran, ruhu karatan tekdüzeliği yok en
azından. Bunlar arabadan inip de hemen bir göz atımı gördüklerimiz.
Tabi bu mevsimde rahmetin kol gezdiği bir zamanda burayı
ziyaret etmek de işin havasını değiştirdi. Müzenin açılışı tahmini 14 Mayıs'a
planlandığından çalışmalar halen sürüyor. Özellikle en tepedeki görkemli müze
alanını gezmek Mayıs sonrasına nasip olacak. Tabiki mekanın güzelliğine
rahmetli Başbakan Adnan Menderes'in hüznü sinmiş. Bir yandan yağmur yağmakta,
puslu bir ortam bir yandan Çine Çayı mevsimine tabi gürül gürül akmakta. Aklıma
nakşedilen, her hatırlayışımda beni hüzünlendiren Adnan Menderes'in sözleri
kovalıyor beni.
Adnan Menderes, 27 Mayıs 1960 darbesiyle iktidardan indirildikten
sonra Yassıada'da (Şimdiki adıyla Demokrasi ve Özgürlükler Adası) yargılanırken
çocukluk arkadaşı Ethem Menderes'e "Tövbeler olsun bir daha çiftlikten Aydın'a
gelirsem. Oturacağım Çine Çayı'nın kenarındaki söğüt ağaçlarının dibine, başımı
göğe çevireceğim, söğüt yapraklarının yüzümde dolaşmasının bana getireceği
saadetle yetineceğim. Hiçbir şeye karışmayacağım." İşte bu sözler
herkesin zihninde o kadar yer etmiş ki idamının üzerinden yıllar geçtikten
sonra bile Adnan Menderes'e duyulan sevgi artarak bu sözlerin yerine
getirilmesi milletçe bir vicdan borcuna dönüşmüş. Doksan dönüm üzerinde yapılan
bu müze de bunun bir karşılığı olsa gerek.
Adnan Menderes'e duyulan sevginin millet için ayrı ve özel
bir yeri vardır. Bu Aydın için farklıdır. Adnan Menderes Aydın'ın bir evladı,
bir parçası, bir simgesidir. Ama demokrasi denilince ülkenin her yerinde
özellikle 40'li, 50'li yıllarda yaşayanlar için Adnan Menderes sevgisi
farklıdır. Bu sevgi nesiller boyunca aktarılmış durmuştur.
Adnan Menderes'in başbakanlığı, siyaset adamlığı dışında onu
daha özel kılan yerleri farkındalığıdır. Bunlardan biri hitabetindeki nahiflik,
Türkçe zarafetidir. Onun plaklara kaydedilen konuşmalarını dinlerken Türkçe'ye
ait çok güzel seslendirmelerle karşılaşırsınız. Hele Yassıada duruşmalarındaki
konuşmaları onun aydın kimliğinin yanında ince bir medeniyetin yetiştirdiği bir
karakterin davranışlarını da yansıtır sizlere. Müzenin kapısından içeri
girdiğimde daha girişte duvar üzerine yerleştirilen güllerin düzenlenmesindeki
estetik çağrışım bana doğrudan bunları hissettirdi. Müzenin asıl binasının
oturtulduğu tepedeki hakim duruşu ise Türk milletinin demokrasiye bağlılığının
esas duruşu gibi yansıdı gözlerime. Beş forumlu merdiven basamaklarından
çıkarken demokrasi için verilen mücadelelerin zorluğu aklıma geliyor. Biraz da
yük fazla olunca ceremesi de fazla oluyor. Aman diyorum, demokrasiye sonuna
kadar sahip çıkalım. Ve son basamağa ulaştığımız an bir yanda Çine Çayı, hemen
çayın kenarına yapılan bir teraslı gazino tipi seyir yeri, bu görüntüyü şahaser
kılan restore edilmekte olan beş göze kemerli Roma döneminden kalma köprü, ve
mekana manevi iklimiyle karşı kıyıdan eşlik eden Halvetiye şeyhlerinin
türbesinin bulunduğu bir mezarlık.
Anlatmakla bitmiyor değil mi? Müzeyi arkadan saran çamlık,
kubbeli kemerli ve çinili formların en güzel yansımalarını görebileceğiniz
güzellikte örnekler. Ve müzeye girişte Beylikler dönemini yansıtan bir cami
müze ve külliye formunu tamamlamış.
Çine çayına en yakın olabileceğim yere, Roma köprüsünün
yanına geliyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Hafiften bir yağmur çisentisi altında
Çine Çayı'nın sesini dinliyorum. Neler söylüyor Çine Çayı? Kurtuluş Savaşı'nın
ilk günlerine götürüyor beni. Adnan Menderes atına atlamış Yunan'a başkaldıran
çeteye katılmış. Hangi duygularla buralardan geçmekte? Atın ayak sesleri
ekleniyor Çine Çayı'nın akışına. Biraz daha ileriye sarıyorum zamanı. Adnan
Menderes, elinde tapular. Köylülerine binlerce dönüm tutan toprağını
paylaştırıyor. Cumhuriyet'e sevdalı bu ruh toprak reformuna destek veriyor
gönülden.
Şevket Süreyya Aydemir'in "Menderes'in Dramı" adını verdiği
kitabından bir cümle ekleniyor bütün yaşananlara: "Menderes'in şahsında ilk defa Türk halkı kendisinden bir lider
bulmuştur." Adnan Menderes Demokrasi Müzesi'nin önünden geçerken giriş
merdivenlerinin hemen solunda yer alan yerde yapılan rölyefler dikkatimi
çekiyor. Adnan Menderes mecliste konuşma yaparken, Adnan Menderes halka hitap
ederken. Müzedeki her yerde Şevket Süreyya'nın tespiti mühürlenmiş adeta.
Çıkışta bir daha bakıyorum Müze alanına tam tepede yel değirmenlerini görüyorum. Aklıma Don Kişot geliyor. Yel değirmenlerine karşı tek başına savaşmak hiç de kolay olmasa
gerek. Demokrasi için gidilecek çok yolumuz var. Öncelikle demokrasiyi
hazmetmek ve kimliğimize, ruhumuza mayalanmış sevgi, hoşgörü özüne dönmek için
aşmamız gereken daha çok yolumuz var.